Köylünün anlattıkları karşısında oldukça şaşıran ve sinirlenen Atatürk sözlerine şöyle devam etmiştir. -Başvekil İsmet Paşa’ya bir telgraf çekip durumu neden anlatmadın? -Güldürme beni bey. Başvekilin kulağı sağır duymaz diyor herkes. -Pekala! Gazi Paşa’ya neden telgraf çekmedin? -Onun da bir gözü kör görmez diyorlar. Hem sen zenginsin bey, otomobilin bile var. Bunları hiç işitmedin mi? Atatürk cüzdanından para çıkartır ve köylüye uzatır. “Bunu kabul et ağa, öküzünün yanına bir eş alırsın.” der. Elleri titreyen köylünün elini sıkar ve yanından uzaklaşır. Florya köşküne dönen Mustafa Kemal, Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çeker: “Acil olarak heyeti vekileyi (bakanlar kurulunu) topla İstanbul’a gel. Başbakanın önderliğinde bakanlar kurulu Florya köşküne gelir. Atatürk, şoförüne köylüyü alıp gelmesini söyler. Arabanın içerisinde dizilmiş jandarmalar eşliğinde köşke gelen köylü: “eyvah ben ne yaptım” diye kendi kendine söylenmektedir. Arabadan indiğinde kendisini karşılayan şık giyinimli birisi nazik bir sesle “beni takip edin efendim” deyince bir nebze olsa da içi rahatlamıştır fakat hala endişe duymaktadır. Köylü adamı takip eder ve toplantı salonuna varırlar. Salonun ortasında büyük bir masa vardır ve içerisi oldukça kalabalıktır. Köylü etrafına bakınır ve sandalyelere oturmuş bir çok şık giyinimli insan fark eder. Ayakta duran da iki kişi vardır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibi olan köylü tanıdık bir ses duyar: -Hoş geldin ağa. Gel yerin burası. Atatürk, yanındaki boş sandalyeyi eliyle işaret eder köylü titreye titreye sandalyeye oturtur. -Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok. -Sağ ol bey, sağ ol. Köylünün bir müddet soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Mustafa Kemal: -Seni buraya neden çağırdım biliyor musun ağa? -Bilmiyorum bey. -Dün bana anlattıklarını burada da anlatmanı istiyorum. Fakat tek bir kelimesini bile atlamadan birebir dünkü gibi. Buyur ağa seni dinliyoruz. Köylü başından geçenleri anlatır. Eksik kalan kısımlarını da Atatürk tamamlar. Köylünün konuşması bittikten sonra Mustafa Kemal masada oturanları teker teker köylüye tanıtır. Kendisinin de Gazi Paşa olduğunu söyler. Ayağa kalkan Atatürk, elini sertçe masaya vurur ve yüksek bir ses tonuyla: -Beyler! Ben çiftçinin koşumluk hayvanını ve buğdayını sattıran bir kanun kabul etmiyorum. Tarım aletini, sağımlık hayvanının sattıran bir kanun da istemiyorum. Ankara’ya dönün ve hemen bu işi halledin. Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. İcra İflas Kanunu Madde 82/4: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez.